Tur'a çıkmadan önce en merak ettiğim buydu. Deniz ve plajların nasıl olduğu, çünkü yüzmeyi çok seviyorum. Bu sebeple birer kelime ile gidip gördüğümüz denizleri tanımlamak istedim.
Antalya - Manavgat - Sorgun : Oteller bölgesi deniz ılık ve kum. Eylül ayında deniz çok fazla ısındığından hoş olmuyor. Manavgat tarafında sorgun halk plajı çok çabuk derinleşiyor ve dalgalı.
Antalya - Belek : Oteller bölgesi dahil deniz genel olarak taşlı ve yosunlu.
Antalya - Tekirova : Çok hızlı derinleşen ancak çok berrak bir su. Dalış için çok uygun.
Antalya - Kemer - Phaselis: Müthiş!! Doğal ve hafif sığ. Denizden sonra çam ormanları. Taptaze bir koy. Ayrıcaa aynı isimli kentin limanı.
Antalya - Çıralı : Tatlı su ile karıştığı Olimpos'ta deniz soğuk ve kristalleşen bir suya sahip. Sığ değil.
Antalya - Kaş: Denize girilecek plaj sayısı az. Tamamen kayalık girişli olduğundan , kumun yarattığı bulanıklık yok ve çok berrak ve canlı barındıran bir deniz. Su soğuk gibi. Şnorkel ve dalışa çok uygun.
Antalya - Kalkan - Kaputaş: Turkuaz renkli bir deniz ,denizin tabakası sanırım killi. Beyaz kumlar. Çok dalgalı ve derin.
Antalya - Kalkan - Patara: Kocaman bir kumsal, sapsarı kumlar. Denizin içinde bir taş bile yok. Çok dalgalı ama eğlenceli. Yakın yapılaşma yok.
Antalya - Sarıgerme : Uzun bir kumsal ve taşlı bir deniz. Dalga az.
Muğla - Kelebekler Vadisi: Şu aralar gezi tegkneleri kıçtan kara yaptıklarından denize girmek neredeyse imkansız. Onun dışında taşlı ama doğal bir koydan denize girebilir belki de caretta carettalarla birlikte yüzebilirsiniz.
Muğla - Dalyan - İztuzu: Patara gibi doğal uzak bir koydan giriliyor. Su yamaşlarındaki orman gibi yeşile çalıyor. Sığ bir deniz ve girişinde parlayan tuzlar ilgi çekici. Dalgasız ve kumulun ardında denizin diğer parçası gölet oluşturmuş. Kumsalda Caretta caretta ve yengeç yuvalarını görebilirsiniz.
Muğla - Selimiye: Sahil ve deniz hep taşlı. Deniz Olimpos'taki gibi derinleşiyor. Çok fazla yat var demirlemiş. Yerleşim ve deniz arasında minik bir koridor var. Çoğu yerde şezlonglar betonda. Deniz berrak.
Muğla - Akyaka: Kum çok ince olduğundan deniz bulanık. Koyu renkte kumsalı var ve çok arı var. Eylülde arı ölülerinden denize bir set oluşuyor. Deniz çok ılık. Burada yat turu iyi bir alternatif olacaktır. Özellikle Sedir Adası müthiş kumu ve denizi ile muhakkak deneyimlenmeli.
Aydın - Güzelçamlı - Dilek Yarımadası: 4 koy bulunmakta: İlk koy İçmeler. Phaselis gibi çam ormanı karşısında yavaş derinleşen güzel kumlara sahip bir denizi var. Diğer koylar içinde en kalabalık olanı. Diğer koylar daha taşlı, soğuk ama berrak. Denizin rengi çok çok güzel. Milli park içinde olduğundan az deforme olmuş.
Aydın - Kuşadası: Çooook kalabalık. Kadınlar plajı denizi güzel ama çirkin bir kalabalığa sahip olduğundan gidilmese de olur gibi.
İzmir - Çeşme - Ilıca: Çok popüler, güzel bir kalabalığı var. Çok pahalı beachler de var ama ben ılıca plajını çok seviyorum. Şezlong 2015 yılında kişi başı 20 tl. (Haftasonu) Denizin rengini bilen bilir. Turkuaz bir deniz. Girişi hafif yosunlu ama genelde kumlu. Kaplıca suyu ile karıştığından Temmuz'dan sonra deniz çok sıcak oluyor. Sürekli esen bir plaja sahip.
İzmir - Çeşme - Altınkum: Denizi buuuuuuz gibi.
İzmir - Çandarlı: Deniz hafif soğuk, girişi az taşlı ve yosunlu. Hiç kalabalık olmayan nezih bir plajı var. Şezlong kiralamak şart değil.
Balıkesir - Ayvalık - Sarımsaklı: Ilıca gibi çok güzel bir esinti var. Kumsal sezonda çok kalabalık. Otellere ait plajlardan şezlong kiralayabiliyorsunuz. Deniz benim en sevdiğim:) buz gibi soğuk. Haziran'da üşütür. Hafif sığ. Haftasonu çok kalabalık olduğundan biraz kirlilik oluyor.
Çanakkale - Bozcaada: Berrak sular... Soğuk ve canlı hareketliliği fazla olan bir su. Su hemen derinleşmiyor. Porazda Habbale, Sulubahçe ve Ayazma tercih edilebilir.
Bartın - Amasra: Gördüğüm en güzel beyaz kumları. Ancak denizde el büyüklüğünde yengeçler varf. Çok doğal ve soğuk bir deniz. Ama yere az basın:)
Ordu - Ünye: Ilık ve derinleşmeyen, hatta merdiven çıkıyormuşsunuz gibi hissettiren bir deniz. Çok büyük ve zehirli deniz analarına sahip.
Genel olarak Güney sahilleri çok doğal ve egzotik, Ege Milli parklar dışında çok kalabalık ve daha deforme, Karadeniz ise kocaman bir göl bulanık ve keyifsiz. Marmara denizi'ni yüzmek için uygun bulmuyorum:)
5 Ağustos 2015 Çarşamba
Patara ve Kaputaş Plajları
Patara plajı o kadar eğlenceli ki anlatamam. Çok büyük bir kumsala sahip ayrıca Caretta caretta ların yumurtlama yeri olduğundan koruma altında. Deniz çok dalgalı ve ince kuma sahip olduğundan çok bulanık olsada temiz. Dalgalarda çocuklar gibi oynadık ve saatlerce denizden çıkamadık. Çok keyifliydi. Hatta bu yazıyı yazarken hala gülümsüyorum. 2014 yılından sonra bu yıl da tekrar sadece dalgalarda oynayabilmek için ziyaretine gittik:)
Kaputaj plajı ise yol kenarından merdivenlerle inebileceğiniz tepeden muhteşem görünen suyun rengine aşık olabileceğiniz ancak biraz korkutucu bir plaj. Deniz çok ani derinleşiyor ve çok dalgalı. Girerken ve çıkarken çok zorlanıyorsunuz. Akıntı riskini düşününce açık denizde böyle bir plaja sakince giremiyorsunuz. Özellikle Saklıkent faciasından sonra tehlikeleri artık daha çok tartar oldum. İyi mi kötü mü bilmiyorum, siz kendi eşiğinizi ve limitlerinizi belirlerken bunu da düşünün.
Kaputaj plajı ise yol kenarından merdivenlerle inebileceğiniz tepeden muhteşem görünen suyun rengine aşık olabileceğiniz ancak biraz korkutucu bir plaj. Deniz çok ani derinleşiyor ve çok dalgalı. Girerken ve çıkarken çok zorlanıyorsunuz. Akıntı riskini düşününce açık denizde böyle bir plaja sakince giremiyorsunuz. Özellikle Saklıkent faciasından sonra tehlikeleri artık daha çok tartar oldum. İyi mi kötü mü bilmiyorum, siz kendi eşiğinizi ve limitlerinizi belirlerken bunu da düşünün.
![]() |
2014 görünüm - KAPUTAŞ |
![]() |
2015 görünüm - KAPUTAŞ |
![]() |
Patara |
![]() |
Patara |
Saklıkent
5. GÜN
Kaputaş plajı
Patara plajı
Xanthos
Saklı Kent ve Ölüdeniz Kamp
5. Güne kadar güzel geçen tatilimiz ne yazık ki planladığımız gibi ilerleyemedi. Önce Saklıkent denilen rezaleti açıklamak sonra da gezdiğimiz diğer yerleri anlatmak istiyorum.
Saklıkent Muğla ve Antalya arasında bir doğa olayı ile oluşmuş daha sonra yurdun çeşitli yerlerinde de sıkça rastladığımız gibi girişine turnikeler yerleştirilmiş bir ticarethane. Geçmişi çok parlak olmamasına rağmen hiçbir güvenlik önlemi olmayan oldukça tehlikeli olduğunu tecrübe ettiğimiz bu turistik bölgeye girerken tepedeki yaylaların üzerinde yağmur bulutları görmüştüm. İçeriye girdiğinizde önce yamaçta bir körü üzerinde ilerliyorsunuz sonrasında ise çılgın gibi akan Eşen Çayını geçerek vadi içerisinde 20 km süren bir yürüyüşe başlanıyor. 2014 yılında bu bölgede tam da bizim ziyaretimiz sırasında çok üzücü bir durum yaşandı. 2 gencin ölümü ile sonuçlanan sel felaketinin ardından hala turizme açık olan bu bölgeyi bence planınıza dahil etmeyin.
Uzun süre etkisini atlatamadığımız selde yaklaşık 400 mt kadar sürüklendik ve vücudumuzda derin yaralara sebep oldu. Daha önce 1996 da yaşanan aynı sel yüzünden yine birçok kişinin yaralanmasına sebep olan yerin çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. İnsan hayatına hiç saygısı olmadığını hala bu yeri turizme açık bırakan yetkilileri de kınıyorum.
Saklıkent'e girmeden önce uğradığımız Xanthos antik kenti çok hüzünlü bir geçmişe sahip. Oraya vardığımızda havanın bulutlanması da ruh halimizi etkilemiş olabilir. Xanthos M.Ö 545 yılında kenti kuşatan Pers ordusuna karşı kahramanca bir savunma yapmış, önce kadın ve çocukları öldürüp sonra evlerini yaktıktan sonra intihar saldırılarıyla yok olup gitmişlerdir. O sıra orada bulunmayan 80 aile dışında kimse kalmamış yeniden kurulan ken M.Ö 42 yılında Brutus tarafından tekrar işgal edilmiş ve ölümüne savaşan halktan sadece 150 kişi ve birkaç kadın esir alınabilmiştir. Kent 1950 yılından bu yana arkeologlarca kazılmaya devam etmekte. Lahitler ve yazıtlar en önemli eserler arasında. Birçok kez harap olduğundan ve yangınlar sebebiyle kentten kalan çok fazla yapı bulunmamakla birlikte çalınan bazı yapılarında sadece kopyaları bulunmaktadır.
Kaputaş plajı
Patara plajı
Xanthos
Saklı Kent ve Ölüdeniz Kamp
5. Güne kadar güzel geçen tatilimiz ne yazık ki planladığımız gibi ilerleyemedi. Önce Saklıkent denilen rezaleti açıklamak sonra da gezdiğimiz diğer yerleri anlatmak istiyorum.
Saklıkent Muğla ve Antalya arasında bir doğa olayı ile oluşmuş daha sonra yurdun çeşitli yerlerinde de sıkça rastladığımız gibi girişine turnikeler yerleştirilmiş bir ticarethane. Geçmişi çok parlak olmamasına rağmen hiçbir güvenlik önlemi olmayan oldukça tehlikeli olduğunu tecrübe ettiğimiz bu turistik bölgeye girerken tepedeki yaylaların üzerinde yağmur bulutları görmüştüm. İçeriye girdiğinizde önce yamaçta bir körü üzerinde ilerliyorsunuz sonrasında ise çılgın gibi akan Eşen Çayını geçerek vadi içerisinde 20 km süren bir yürüyüşe başlanıyor. 2014 yılında bu bölgede tam da bizim ziyaretimiz sırasında çok üzücü bir durum yaşandı. 2 gencin ölümü ile sonuçlanan sel felaketinin ardından hala turizme açık olan bu bölgeyi bence planınıza dahil etmeyin.
Uzun süre etkisini atlatamadığımız selde yaklaşık 400 mt kadar sürüklendik ve vücudumuzda derin yaralara sebep oldu. Daha önce 1996 da yaşanan aynı sel yüzünden yine birçok kişinin yaralanmasına sebep olan yerin çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. İnsan hayatına hiç saygısı olmadığını hala bu yeri turizme açık bırakan yetkilileri de kınıyorum.
Saklıkent'e girmeden önce uğradığımız Xanthos antik kenti çok hüzünlü bir geçmişe sahip. Oraya vardığımızda havanın bulutlanması da ruh halimizi etkilemiş olabilir. Xanthos M.Ö 545 yılında kenti kuşatan Pers ordusuna karşı kahramanca bir savunma yapmış, önce kadın ve çocukları öldürüp sonra evlerini yaktıktan sonra intihar saldırılarıyla yok olup gitmişlerdir. O sıra orada bulunmayan 80 aile dışında kimse kalmamış yeniden kurulan ken M.Ö 42 yılında Brutus tarafından tekrar işgal edilmiş ve ölümüne savaşan halktan sadece 150 kişi ve birkaç kadın esir alınabilmiştir. Kent 1950 yılından bu yana arkeologlarca kazılmaya devam etmekte. Lahitler ve yazıtlar en önemli eserler arasında. Birçok kez harap olduğundan ve yangınlar sebebiyle kentten kalan çok fazla yapı bulunmamakla birlikte çalınan bazı yapılarında sadece kopyaları bulunmaktadır.
Myra ve Kaş Camping
Myra, antik yapıları gezerken daha az etkilenen ve/veya taştan daha fazla birşey göremeyenler için bile oldukça tatmin edici bir kent. Herbiri birer anıt olarak ustalıkla oyulmuş kaya mezarlarını gördüğümde aynen böyle hissettim. Bu saygın çabayı kendi çağımızda anlamak gerçekten çok güç ve hayret verici.
Bu şehirdeki kalıntılar incelenmiş ve M.Ö 5 yy da kurulduğu tarihlenmiş. Bu dönemlerde Antik şehirler adlarının yanında unvanları ile de anılırlarmış. Myra'nın unvanını girişteki tabeledan öğreniyoruz '' En Parlak''
Şehrin önemini vurgulayan özellikleri saymakla bitmiyor. Patara ve Phaselis ile birlikte dönemin en önemli 3 limanından biri olan Andriake olması, Aziz Nicolaus'un burada piskoposluk yapmış olması, Antik limanın oldukça büyük ve ihtişamlı olması gibi birçok öneme sahip.
Çok gezdik çok yorulduk ve Demre Andriake'de kamp yapmayı planlamıştık fakat oraya vardığımızda beğenmedik. Bizde ertesi günü gideceğimiz Kaş'a hemen gitmeye karar verdik. Yol yorucu geçti ayrıca Finike'den Demre'ye giderken olduğu gibi denize yakın değildi. Kaş'a vardığımızda çok acıkmış, gergin ve yorgunduk. Neyse ki burada kalacağımız kamp alanı Türkiye'de seçilen en iyi 20 kamp alanı içindeydi ve hakikaten güzeldi. 2014 yılında 40 2015 yılında 45 tl olmuş 2016 yılında 50 tl olması muhtemel:)
Çadır için yer bulmanız çok güç olabiliyor. Müdavimleri çok olduğundan kalabalık bir kamp alanı. Ama çok renkli ve güzel bir ortamı var, seveceksiniz.
Bu şehirdeki kalıntılar incelenmiş ve M.Ö 5 yy da kurulduğu tarihlenmiş. Bu dönemlerde Antik şehirler adlarının yanında unvanları ile de anılırlarmış. Myra'nın unvanını girişteki tabeledan öğreniyoruz '' En Parlak''
Şehrin önemini vurgulayan özellikleri saymakla bitmiyor. Patara ve Phaselis ile birlikte dönemin en önemli 3 limanından biri olan Andriake olması, Aziz Nicolaus'un burada piskoposluk yapmış olması, Antik limanın oldukça büyük ve ihtişamlı olması gibi birçok öneme sahip.
Çok gezdik çok yorulduk ve Demre Andriake'de kamp yapmayı planlamıştık fakat oraya vardığımızda beğenmedik. Bizde ertesi günü gideceğimiz Kaş'a hemen gitmeye karar verdik. Yol yorucu geçti ayrıca Finike'den Demre'ye giderken olduğu gibi denize yakın değildi. Kaş'a vardığımızda çok acıkmış, gergin ve yorgunduk. Neyse ki burada kalacağımız kamp alanı Türkiye'de seçilen en iyi 20 kamp alanı içindeydi ve hakikaten güzeldi. 2014 yılında 40 2015 yılında 45 tl olmuş 2016 yılında 50 tl olması muhtemel:)
Çadır için yer bulmanız çok güç olabiliyor. Müdavimleri çok olduğundan kalabalık bir kamp alanı. Ama çok renkli ve güzel bir ortamı var, seveceksiniz.
Likya Programı ve Demre
4. GÜN
Demre Noel Baba klisesi
Limyra
Myra
Kamp: Kaş
Limyra Antik kenti Demre'ye gelmeden Finike Elmalı karayolu üzerinde hemen yol üzerinde. Kenti gezmek için gişeden geçmiyorsunuz. Birçok kaya mezarı, yamaç ev ve bir antik tiyatro bulunmakta. Çok sıcak olduğundan tepedeki akrapol ve kiliseyi gezemedik. Halen arkeolojik çalışmaların devam ettiği kenti fotoğrafladıktan sonra devam ediyoruz.
Demre ve Finike fazla şehirleşmiş iki sahil kenti. Demre'ye vardığımızda pazarından akşam için yiyecek meyve ve sebze alıyoruz ve taşınabilir buzluğumuza koyuyoruz. Aslında bu buzluklar çok iş görüyor ama biz ilk etapta pek beceremedik doğrusu. İçine aldığınız hazır satılan buz üniteleri çok yeterli ve pratik değil. Sahil şehirlerinde bulunan tekel işletmelerinin çoğunda (hemen hemen hepsinde) normalde aldığımız litrelik suları buz olarak satıyorlar bunları eridikçe yenileyerek kullanabilirsiniz. Hem eridiğinde zaten içiyoruz:))
Alışverişimizin ardından sorarak (Google Maps çok yardımcı olamadı) Noel Baba kilisesini bulabildik. St Nicolaus 343 yılında bir lahite gömülüyor ve adına inşa edilen bu kiliseye konuyor. Birçok savaş, deprem, arap akınları gibi büyük dış etkenler tarafından zarar görüyor. Hatta 1087 yılında buraya gelen İtalyan denizciler tarafından kırılan lahitten St Nicolaus'un kemikleri çalınarak Bari'de adına bir katedral inşa ediliyor. Şimdi ise çalınamayan kemik parçaları Antalya Müzesinde sergilenmekte.
Yabancı turistlerin akınına uğrayan kilisenin freskleri oldukça ilgi çekici.
Demre Noel Baba klisesi
Limyra
Myra
Kamp: Kaş
Limyra Antik kenti Demre'ye gelmeden Finike Elmalı karayolu üzerinde hemen yol üzerinde. Kenti gezmek için gişeden geçmiyorsunuz. Birçok kaya mezarı, yamaç ev ve bir antik tiyatro bulunmakta. Çok sıcak olduğundan tepedeki akrapol ve kiliseyi gezemedik. Halen arkeolojik çalışmaların devam ettiği kenti fotoğrafladıktan sonra devam ediyoruz.
Demre ve Finike fazla şehirleşmiş iki sahil kenti. Demre'ye vardığımızda pazarından akşam için yiyecek meyve ve sebze alıyoruz ve taşınabilir buzluğumuza koyuyoruz. Aslında bu buzluklar çok iş görüyor ama biz ilk etapta pek beceremedik doğrusu. İçine aldığınız hazır satılan buz üniteleri çok yeterli ve pratik değil. Sahil şehirlerinde bulunan tekel işletmelerinin çoğunda (hemen hemen hepsinde) normalde aldığımız litrelik suları buz olarak satıyorlar bunları eridikçe yenileyerek kullanabilirsiniz. Hem eridiğinde zaten içiyoruz:))
Alışverişimizin ardından sorarak (Google Maps çok yardımcı olamadı) Noel Baba kilisesini bulabildik. St Nicolaus 343 yılında bir lahite gömülüyor ve adına inşa edilen bu kiliseye konuyor. Birçok savaş, deprem, arap akınları gibi büyük dış etkenler tarafından zarar görüyor. Hatta 1087 yılında buraya gelen İtalyan denizciler tarafından kırılan lahitten St Nicolaus'un kemikleri çalınarak Bari'de adına bir katedral inşa ediliyor. Şimdi ise çalınamayan kemik parçaları Antalya Müzesinde sergilenmekte.
Yabancı turistlerin akınına uğrayan kilisenin freskleri oldukça ilgi çekici.
Likya Güneşin Kenti,İlk Durak:Phaselis
Konyaaltı'nda geçirdiğimiz endişeli ve uykusuz bir geceden sonra güney sahillerinde aklımda en çok yer eden ve herkes için büyüleyici bir deneyim olacağına inandığım Phaselis antik kentine doğru yola çıkıyoruz.
3.GÜN
Kemer Phaselis
Olympos Antik Kenti
Kamp: Olympos
Kemer'den çıktıktan 12 km sonra kahverengi Phaselis tabelasını görüyoruz. Sapaktan döndükten sonra Müzekart'larımız sayesinde kolayca gişeden giriş yapıp ücretsiz otopark'a aracımızı bıraktıktan sonra bizi ördek çetesi karşılıyor. (Kaz da olabilir ben aradaki farkı anlamıyorum:)) Elimdeki sandviçin yarısını paylaşıyoruz ve olaysız dağılıyoruz.
Bu güzel şehri gezdikten sonra kamp yapacağımız Olympos'a doğru yola çıkıyoruz. Olympos (Ulu, Yüce anlamına gelen ) Likya birliği içinde bir antik kent. İçinden buz gibi Akçay deresi geçiyor. Aynı zamanda burada bulunan dağın Zeus ve Apollon kültlerine tapınak olduğunu biliyoruz. İlk defa geldiğim ancak çok işittiğim bu turistik bölge benim için tamamen hayal kırıklığı oldu maalesef. Kent kalıntıları oldukça hoyrat sergileniyor, düzen yok. Yerleşim plansız ve itici. Gereksiz bir kalabalık var ve yaş ortalaması çok düşük. Bunun yanında daha önce sadece kamp yapılan bir çok işletme artık çadır kampına izin vermiyor, sadece bir yer bulabildik. Anladığım kadarıyla anayoldan oldukça içeride ve zahmetli bir yoldan girilen bir zamanların bohem ve sakin koyu çoktan ticari beyinlerle zehirlenmiş. Ancak denizi soğuk tatlı su ile karıştığından olsa gerek çok keyifli. Su birçok yerde kristalleşiyor ve kavurucu sıcakta bir bardak buzlu su kadar tatlı. Plaj hafif taşlı ve şezlong yok:) yer bulabilirseniz havlunuzu serin ve sadece 10 dakikada kapkara olun:)
3.GÜN
Kemer Phaselis
Olympos Antik Kenti
Kamp: Olympos
Kemer'den çıktıktan 12 km sonra kahverengi Phaselis tabelasını görüyoruz. Sapaktan döndükten sonra Müzekart'larımız sayesinde kolayca gişeden giriş yapıp ücretsiz otopark'a aracımızı bıraktıktan sonra bizi ördek çetesi karşılıyor. (Kaz da olabilir ben aradaki farkı anlamıyorum:)) Elimdeki sandviçin yarısını paylaşıyoruz ve olaysız dağılıyoruz.
Phaselis İ.Ö 7 yy da Rodoslu Koloniciler tarafından yerli bir çobandan kurutulmuş balık karşılığında alınarak kurulduğu söylenir. Pamfilya ve Likya sınırında mükemmel bir coğrafi konuma sahip şehir o dönemlerde yaşanabilecek en güzel yer gibi hissettiriyor. 3 limana sahip şehrin denize girilen en güzel limanı bence güney'de olan ve birçok günlük gezi teknesinin de tercih ettiği liman. Denizi çok doğal ve tamamen kumla kaplı. Denizden kumsala baktığınızda çam ormanlarını ve kentin kalıntılarını izleyebiliyorsunuz. Başka hiçbir yapı yok umarım böyle kalır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)